Dönem:21                      
Birleşim:43               
Tarih:25-12-1999 Cumartesi


AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının 2000 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve dinleyen herkesi saygıyla selamlıyor, aziz milletimizin ramazanını kutluyorum.
Sayın milletvekilleri, eğitimde amaç, ülke hedeflerine uygun, nitelikli insangücünü, Millî Eğitim Temel Kanununda ifade edilen ilkelere uygun olarak yetiştirmektir. Aynı zamanda, eğitim, sosyal devletin, herkese, eşit koşullarda, fırsat eşitliği içerisinde vermesi gereken en temel kamu hizmetidir.

Ülkemizde, öğretmen dağılımı homojen değildir. Büyük şehirlerde ve şehir merkezlerinde öğretmen yığılmasına rağmen, kırsal bölgelerimizde öğretmen eksikliği devam etmektedir. Çankaya Lisesinde ihtiyacın 2 katı öğretmen varken, Anadolu’daki liselerin birçoğunda, ders saati esasına göre, ihtiyacın üçte 1’i öğretmen vardır. Bu nedenledir ki, lise son sınıf öğrencilerinin üniversiteye girme ortalaması Türkiye’de yüzde 20 iken, Rize’de ve Anadolu’nun birçok ilinde yüzde 5 seviyesindedir.

Mahrumiyet bölgesinde hizmet veren öğretmenlerimize mahrumiyet zammı vermek suretiyle öğretmen dağılımında adalet sağlanmalıdır.

1999 yılında uygulanan sınav sistemine göre, Çankaya Lisesinden mezun olan öğrencinin 170 puanla girdiği fakülteye, Rize Lisesinden mezun olan öğrenci 180 puanla giremiyor. Bu, haksızlık değil de nedir?! Öğretmen ve tesis eksikliği olan bölgelerde artı puan verilmesi gerekirken, adil olmayan bazı kriterlerle puan düşürülüyor.

Bu sınav sistemi neticesinde, bakın daha neler olmuştur: 1 364 lise birincisi açıkta kalmıştır, 364 okulda 875 adayın ortaöğretim puanı yanlış hesaplanmıştır, meslekî ve teknik lise mezunlarının önü kesilmiştir. Bu sistem mutlaka değişmelidir.

Sayın milletvekilleri, geçen ay Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen ve Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilen af tasarısının 12 nci maddesi öğrencilere sınav hakkı verilmesiyle ilgilidir. Öğrencilerin bir yıl daha kaybetmemesi için, öğrenci affını bu tasarıdan çıkarıp, ayrı bir teklif olarak ele alıp kanunlaştırmak gerektiği kanaatindeyim.

12 nci maddenin mahiyeti, her ne suretle olursa olsun, üniversitelerden ilişkileri kesilen öğrencilere sınav hakkı verilmesidir; yani, bir af değil bir hak verilmesidir. Kimse bilmeden sınıf geçmeyecek, sınavda başarılı olan ya sınıf geçecek veya devam hakkı sağlayacaktır; ama, anlayamadığım husus, bu madde metni gayet net olmasına rağmen, İstanbul Üniversitesinin Sayın Rektörü, siyasî ve maksatlı, yanlış bir yorumla, sanki, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu tasarıyı geçirmekle Anayasayı, kanunları, Atatürk ilke ve inkılaplarını, laik cumhuriyeti ihlal etmiş gibi milletvekillerini kınama cüretini göstermiştir! (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Anlamsız ve talihsiz bildiriyi hazırlayıp senatoda onaylatmış, daha sonra, Marmara Bölgesindeki bazı rektörlere de imza attırmak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa ve Millî Eğitim Komisyonları üyelerine fakslamış ve ayrıca kamuoyuna duyurmuştur. İşte, bildiri…

Bildiri metninde, âdeta, komisyonların ve milletvekillerinin yetkilerini kendine göre belirlemiş, tanzim etmiş ve ilave görevler vermiştir. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı kanunların Anayasaya uygunluğunun denetim yetkisini de kendisine almıştır. Bu duyuruları burada okuyup, zamanınızı almayacağım; ancak, kurumların yetkileri nedir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurumlarla konumu nedir, bu konuda, bu kürsüden, duyuruya imza koyan sayın rektörlere seslenmek istiyorum:

Demokratik hukuk devletinde, bütün kurumların görev ve yetkileri anayasa ve kanunlarla belirlenmiştir. Her kurum kendi alanında verilen görevleri yapmakla yükümlüdür. Anayasamızın 6 ncı maddesinde “hiçbir kimse veya kuruluş, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamaz” denildiği halde, bu sorumsuz duyuruların hangi yetkiyle kaleme alındığını anlamak mümkün değildir. (MHP ve FP sıralarından alkışlar)

Yine, Anayasamızın 7 nci maddesiyle, yasama yetkisi, Türk Milleti adına, yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen yasaların Anayasaya uygunluğunun denetimi, üniversite senatosuna veya rektörlere değil, Anayasa Mahkemesine verilmiştir.

Atatürkümüzün “en büyük eserim” dediği Yüce Meclis, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, hiç kimsenin ikazına gerek kalmadan, cumhuriyetin temel niteliklerini, Atatürk ilke ve inkılaplarını, laik cumhuriyetimizi her şartta korumayı bilmiştir.

Türkiye, 75 yılda, 1 üniversiteden 74 üniversite seviyesine gelmişse, bu Yüce Meclisin inisiyatifiyle olmuştur.

Üniversite rektörlerinin ve senatolarının yetkilerini ve çalışma alanlarını belirleyen yasalar da, bu Yüce Meclis tarafından yapılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, üniversitelerimize özerklik vermişse; bu, diğer kurumların yetkilerine müdahale hakkı değil, akademik özgürlük hakkıdır.

Üniversite yöneticilerimizin aktif siyasetçi gibi davranmaları ve gençlerimizin farklı ideolojik gruplara ayrılmasını teşvik edecek faaliyetlerden kaçınmaları gerekir.

Aktif politika yapmak isteyenlerin yeri üniversitelerimiz değil, halkın tasvibinden geçerek Türkiye Büyük Millet Meclisine giden siyaset yoludur. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

İstanbul Üniversitesi, en eski ve en köklü üniversitemiz olmasına rağmen, son yıllarda devamlı problemli ve her türlü kargaşanın merkezi olmuştur. Bunun da sebebinin Rektörden kaynaklandığı anlaşılmıştır. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Çağımızda, bilgi ve iletişim teknolojisinin akıl almaz bir hızla geliştiği ve rekabetin kaynağının bilgi olacağı görülmektedir. Rektörlerimizden siyaset yapmalarını değil, bu bilgi yarışına ayak uydurmalarını bekliyoruz.

Af metninde laikliğe aykırı hiçbir ifade yoktur. Esasen, bu metni ferdileştirmek, Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı olacağı gibi, birkaç sayın rektörün dışında kamu vicdanını da rahatsız edecektir. Sayın Rektör, metindeki “her ne suretle olursa olsun uzaklaştırılanlar” ifadesinden rahatsız olmuştur. Kanaatimce, bu da yönetmeliklerin farklı uygulanması alışkanlığından kaynaklanmaktadır.

Ders yılı başında yönetmeliklerin adil uygulanmasıyla, kız öğrencilerin başörtüsüyle, erkek öğrencilerin kulağında küpe, uzun saçına toka takarak, top sakal veya tel sakalla derse girmeleri yasaklanmıştı. Bu uygulama iki gün sonra keyfî olarak değiştirilip, Türk geleneklerine, Türk kültürüne aykırı, erkek öğrencilerin tel sakalla, top sakalla, küpeyle derse girmeleri serbest bırakılmış; ancak, başörtüsü simge olarak kullanılıyor gerekçesiyle yasak devam ettirilmiştir. Bu mudur yönetmeliğin uygulaması?! İşte, bu, çifte standart; işte, bu, keyfiliktir. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Başörtüsü simge oluyor da, tel sakal, tek kulağa küpe simge olmaz mı?! Bana göre bunlar da simgedir. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Başörtüsü istismar ediliyorsa, istismarcıları tespit etmek, onlarla mücadele etmek yerine, inancı gereği başörtüsü takanların hepsini irticacı ilan etmek, başörtülü olan yüzde 80 Türk kadınına saygısızlıktır. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bunun adına “pire için yorgan yakma” denir. Buna, kimsenin hakkı yoktur. Avrupa Birliğine girme sürecinde, artık, ülke gündeminden bu tür tartışmaların çıkarılması lazım.

Anayasamızın 42 nci maddesinde “kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz” denildiği halde, birkısım öğrencilerin eğitimini engellemek, eğitimdeki fırsat eşitliğini de ihlaldir. Hiç kimse, başarısızlığını örtmek ve öne çıkmak için; yediden yetmişe bütün Türk Milletinin müşterek değeri Atatürkçülüğe sığınmasın. Atatürkçülük, laiklik, milliyetçilik, dindarlık, kimsenin tekelinde değildir.

Ben, millî iradenin bir temsilcisi olarak, bildiri sahibi hocalarımızı, Anayasaya, kanunlara, dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine saygıya çağırıyor, yetki sınırlarını aşmadan görevlerini eksiksiz yapmaya ve siyasî açıklamalar yerine, bilim adına açıklamalar yapmaya davet ediyorum. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Kalkınmış ülkelerde bilim adamları, ayda, gezegenlerde yeraltı suyu arama seviyesine gelmişken, bu bildiriyi hazırlayan en büyük üniversitemizin sayın rektörünün, zaman zaman siyasî tartışma başlatmaktan başka hangi başarısı vardır?!

BAŞKAN – Sayın Kabil, 1 dakika süre veriyorum; lütfen, toparlayınız.

AHMET KABİL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu konuşmamla, sakın, bildiri sahibi sayın hocalarımıza haksızlık yaptığımı düşünmeyin. Böyle düşünen varsa, komisyon üyelerine gönderilen ölçüsüz bildirileri herkese vermeye hazırım. Emenim ki, bana hak vereceksiniz.

Sözlerime son vermeden, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, konuşmamda bahsettiğim konulara ilgi göstereceğini ümit ediyor, Avrupa Birliğine girme konusunda, Avrupa Birliğinin meslekî eğitim ve genel eğitim konularındaki normlarını şimdiden yürürlüğe koyduğu için kendilerini ve personelini kutluyorum.

Sayın Kültür Bakanımızın, bazılarının “Atatürk düşmanı” diye ilan ettikleri Sayın Mehmet Akif Ersoy için şu anda elime geçen davetiyesini aldım. Bunun için ve başarılı çalışmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyor; Millî Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı bütçelerinin memleketimize, milletimize, millî eğitim camiasına ve Kültür Bakanlığı çalışanlarına hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kabil.