21. Dönem 2. Yasama Yılı 79. Birleşim 12/Nisan /2000 Çarşamba


AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurumlarında çalışan teknik elemanlarımızın ücretlerindeki adaletsizliği dile getirmek için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve dinleyen herkesi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin kalkınmasında çok önemli payı olan yatırımlarımızı planlayıp, projelendirip, gerçekleştiren mühendislerimiz, yurdun en ücra köşelerinde, büyük sorumluluklar altında, Türkiye’nin altyapısını oluşturmaktadır. Karayollarında sadece 1 kilometresi 8-10 milyon dolara mal olan 1 750 kilometre otoyol yapılmışsa, Türkiye’de 62 000 kilometre devlet ve il yolu yapımı ve bakımı gerçekleşiyorsa, her köye ulaşan 320 000 kilometreköy yolu yapımı gerçekleşmişse ve halen 114 hidroelektrik santralı, 195 barajımız, 14 adet termik santralımız, 74 adet hidrolik santralının yapımı gerçekleşmişse, bunları, her zaman övündüğümüz Türk mühendisleri projelendirip yapmışlardır; yani, halen Türkiye’de kullanılan 117 milyar kilovat/saat enerjiyi mühendislerimize borçluyuz.

Dünyanın en büyük 10 projesinden biri olan ve 35 milyar dolara mal olacak olan Türkiye’nin guru GAP da Türk mühendisinin yüz akıdır.

Bu kadar sorumluluk yüklediğimiz, bu kadar övündüğümüz mühendislerimizin emeğinin karşılığı olarak aldıkları ücret, ne yaptıkları zor tahsilin ne de yüklendikleri sorumluluğun karşılığı olmaktan uzaktır ve komik rakamlar haline gelmiştir.

Mühendislerimizin, günlük rutin çalışmalarında verebilecekleri herhangi bir yanlış kararın maliyeti, değil kendilerinin, kurumlarında çalışan bütün teknik elemanların ömür boyu alacakları ücretten fazla olabilir; ama, bu hizmetleri gerçekleştirirken, yanlarında çalışan ve günlük emeğinin dışında hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerimizin aldıkları aylık üretin en düşüğü, mühendisin aldığı ücretin 2 katıdır. Bugünkü rayiçlerle mukayese edersek: Mühendisler 282 milyon, şef mühendis 292 milyon, teknik şube müdürü 328 milyon, bölge müdürü 415 milyon, genel müdür 558 milyon aylık almaktadır. Buna karşılık, en düşük düz işçi 497 milyon, mühendisin 2 katı; en yüksek düz işçi 760 milyon ve bölge müdürünün aldığı ücretin 2 katına yakın; şoför 721 milyon, genel müdürden 170 milyon daha fazla ücret almaktadır! Üstelik, işçilerimiz, bu ücretlere ilaveten, fazla mesai ve bayram ikramiyesi de almakta ve sözleşme gereği, 1 Nisan itibariyle yüzde 35 zam alacaklardır. Artık, mühendislerimizin çocukları, babalarının durumuna bakarak “baba, ben okumayacağım, işçi olacağım” deme durumuna gelmiştir.

Burada söylediklerim yanlış anlaşılmasın, kesinlikle, ben, işçilerimiz almasın demiyorum, aldıkları helal olsun; ama, hem günlük emeğini veren, hem de bütün yatırımların sorumluluğunu üstlenen, yıllarca bu ihtisas dalı için tahsil görmüş teknik elemanlarımızın, işçilerimizden çok daha az, hatta yarısı kadar aylık almalarını kimse içine sindiremez diye düşünüyorum.

Bu dengesizlik, bu adaletsizlik, bu fark yıldan yıla artmaktadır; dolayısıyla, teknik personel her yıl biraz daha mağdur edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, buna “dur” demenin zamanı gelmiştir. Kalkınmanın temeli yatırımlar, yatırımları gerçekleştiren mühendislerdir. 1950-1971 yılları arasında teknik personelimizin sorumluluğuna ve konumuna uygun olarak, 10195 sayılı Yasayla, farklı bir ücret takdiri yapılmıştır; ama, 1971 yılından sonra, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun yürürlüğe girmesiyle, mühendis, masa memuru kabul edilmiş, mahrumiyet bölgelerinde, şantiyelerde yapılan fazla mesai, yüklenilen sorumluluk, yapılan zor bir tahsilin dikkate alınmadığı görülmüştür.

Diğer yandan, değişik devlet kurumlarında, aynı tahsili yapan, aynı işi gören, aynı kıdemdeki elemanlarımızın her kurumda, farklı ücretler almış olmaları nasıl izah edilebilir?!. Örnek olarak, 1999 yılı sonunda, aynı işi yapan, aynı özelliklere sahip kişilerin aldığı ücretlere bir göz atalım: Dört yıllık yüksek tahsil yapan ortalama bir kıdeme sahip elemanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Lütfen toparlar mısınız.

AHMET KABİL (Devamla) – …Karayolları Genel Müdürlüğünde 294 milyon, BOTAŞ’ta 447 milyon, Yüksek Öğretim Kurumunda 441 milyon, İller Bankasında 369 milyon, Dış Ticaret Müsteşarlığında 645 milyon, Türk Standartları Enstitüsünde 600 milyon, Kalkınma Bankasında 695 milyon ve Merkez Bankasında ise 1 milyar 300 milyon lira aylık almaktadır. Aradaki fark, 1 milyar; yani, 3 katından fazla!

Bu inanılmaz adaletsizliği giderecek yeni bir personel kanunu en kısa zamanda, mutlaka çıkartılmalıdır. Gelin, bu teklifi hep beraber hazırlayıp verelim diyor, Yüce Meclisi ve dinleyen herkesi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Aynen iştirak ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Katılıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.

Devlet Bakanımız Sayın Şükrü Sina Gürel cevap verecekler.

Buyurun efendim. Süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; ben, sözlerime, öncelikle, Sayın Ahmet Kabil’e içten teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum; çünkü, kendileri bu gündemdışı konuşmayla, bana da hükümeti temsilen, personel rejimimiz konusunda düşüncelerimizi ve tasarılarımızı açıklama olanağını sağladılar; kendilerine teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda dört istihdam biçimi öngörülmüştür; bunlar, memur, sözleşmeli personel, işçi ve geçici personel olarak adlandırılmaktadır.

Kamuda istihdam edilen teknik personel, kurumların görevleri, hizmet gerekleri ve hukukî statüleri bakımından, öteki personelde olduğu gibi, memur, sözleşmeli personel ve işçi olmak üzere, farklı statülerde düzenlenmiştir. Dolayısıyla, kamudaki teknik personelimiz, bu sınıflar içerisinde istihdam edilmektedir.

Memur statüsünde istihdam edilen teknik personelin malî hakları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda düzenlenmiş ve buna göre, teknik personele aylık zam ve tazminatlardan oluşan ödeme kalemleri dahilinde ücret ödenmektedir. Bu ödemelerin ücrete çevrilmesindeyse bir katsayı uygulanmaktadır ve bu katsayı da, yine, hepimizin bildiği gibi, bütçe yasaları ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla saptanmaktadır.

Teknik personele yapılan ödemeler, bu sınıfa dahil olan personel arasında farklılık gösterdiği gibi, öteki memurlar karşısında da farklılık gösterebilmektedir. Şöyle ki, örneğin, 1 inci dereceli bir kadroda bulunan şube müdürüne 2 200 ekgösterge üzerinden ödeme yapıldığı halde, 1 inci dereceli kadroda istihdam edilen bir mühendise, 3 600 ekgösterge üzerinden ödeme yapılabilmektedir.

Ayrıca, sözleşmeli personel statüsünde çalışan teknik personelin sözleşme ücret tavanları, ilgisine göre, bütçe kanunlarıyla, Bakanlar Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulu kararlarıyla belirlenebilmektedir ve bu çerçevede belirlenen sözleşme ücretleri, teknik personelin unvanları itibariyle farklılık gösterdiği gibi, öteki sözleşmeli personele göre de farklılık gösterebilmektedir.

Sayın Kabil, sözleşmeli statüde de olsa, başka statülerde de olsa, teknik hizmet personelinin aldığı ücretlerle, aslında, onların yetkilerini ve işlevlerini yerine getirmekten uzak statüde ve işlevde olan işçi olarak istihdam edilenlerin ücretleri arasında bir dengesizlik ve adaletsizlik olduğunu vurguladılar. Anayasamızın 128 inci maddesinde, memurlar ve öteki kamu görevlilerinin malî ve sosyal hakları yasayla düzenlenir hükmü vardır. İşçilerin ücretleriyse, toplusözleşme düzenine göre belirlenmektedir. Yapılan toplusözleşmelerle getirilen ücret artışlarıyla, memurlar ve öteki kamu görevlilerine yapılan ücret artışları arasında zaman zaman oluşmuş bulunan farklılık, bugün itibariyle de görev yetki ve sorumlulukla bağdaşmayacak bir ücret yapısının ortaya çıkmasına, maalesef, yol açmıştır. Bu durumun giderilmesi, toplusözleşme düzeni içerisinde işçilerin mevcut haklarının, elbette, azaltılması biçiminde düşünülemeyeceğine göre, memur ücretlerinin bütçe olanakları çerçevesinde artırılması biçiminde gerçekleştirilmelidir, bu farklılık giderilmelidir.

Esasen, kamu personelinin ücret rejimi içinde tabi olunan statü, aynı statü içindeki unvanlar veya bulunulan kurum ya da yer açısından farklı uygulamalar da gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, öncelikle, hangi kamu hizmetinde işçi, hangisinde memur çalıştırılacağına ilişkin bir düzenleme yapılması ve özellikle, yönetim ve büro hizmetlerinde işçi istihdamının önlenmesi gerekmektedir. Bu dengesizliğin giderilmesi, ancak ve ancak, bir genel personel rejimi reformuyla gerçekleştirilecektir. Bu genel ve kapsamlı düzenleme bir an önce yapılsın diye, hükümetimiz, gerekli hazırlıkları ve çalışmaları sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizin de takdir edeceği gibi, münferit düzenlemeler, başka haksızlıklar yaratmaktan öte bir sonuç vermeyecektir. Dolayısıyla, bizim personel rejimimizi, bütün bu adaletsizliklerin giderilebilmesi için ve daha verimli bir kamu hizmetini halkımıza sağlayabilmemiz için, bütünüyle gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Devlet Personel Başkanlığınca önceki yıllarda hazırlıklarına başlanan ve kamu personelinin hukukî statüsüyle malî ve sosyal haklarını bir bütün olarak ele alan ve şimdi, Sayın Kabil’in de sözünü ettiği sorunların da giderilmesini hedefleyen bir yasa taslağı, hatta birkaç taslak hayata geçirilmeyi beklemektedir. Hükümetimiz, çok yakın bir gelecekte, bu yasa taslaklarını gündemine alacak ve huzurunuza getirecektir.

Saygılar sunar, teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Devlet Bakanımıza teşekkür ediyorum.