Yasama Yılı 91. Birleşim 09/Mayıs /2000 Salı
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesinin tek geçim kaynağı olan ve ekonomisini yönlendiren çay sektöründe her yıl daha da ağırlaşan sorunlar hakkında Yüce Meclise bilgi sunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi ve dinleyen herkesi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, devlet, 1924 yılında, ülke ekonomisine katkıda bulunmak, yurtdışına döviz akışını önlemek maksadıyla, dünyanın en iyi çay yetişen bölgesi olan Rize’de çay tarımını süper teşviklerle desteklemiştir. Dekar başına nakdî yardım, ücretsiz çay fidesi ve eleman yardımında bulunmuş; sözleşmeler imzalamak suretiyle, bedeli mukabilinde üretilen çayın tamamının alınacağına dair müstahsile güvence verilmiştir.
Peki, şu anda yaşaya verilen bedele bakıyoruz; bütün aile fertlerinin, bir yıl boyunca, her türlü hava şartlarında, çapalama, budama, gübreleme, toplama, teslim etme emeğinin karşılığı olabilir mi; kesinlikle hayır…
Geçmiş yıllara bakıyorum; ilk kuruçay 1938 yılında üretildiğinde, hatta, 1964 yılına kadar, çayın bedeli, 1 kilo yaşçay bedeli ile 1 kilo zeytin alınırken, bugün 18 kilo çayla 1 kilo zeytin alınmaktadır; yani, alım gücü 18 kat gerilemiştir.
Yine, daha sonraki yıllardan, dolar bazında örnek verecek olursak, 1 kilogram yaş çayın fiyatı 1975 yılında 54 sent, 1976 yılında 57 sent, 1978 yılında 62 sent iken, 1978’den sonra devamlı gerilemiş, genelde 32-37 sent arasında fiyat verilmiştir.
Çayın alım gücü, yüksek enflasyon karşısında değer kaybetmiş, bölgede, göç, her yıl katlanarak artmıştır. Son yıllarda, buna çare arayalım derken, 1999 yılında verilen düşük fiyattan sonra, 2000 yılında da, geçmiş yıllardan çok daha az, 26 sent fiyat verilmiştir. Belki de üç ay sonra, para ödeme safhasında bu fiyat 20 sente düşecektir!
Müstahsil, her zaman çok adil, çok makul aynı talebi tekrarladı “taban fiyat enflasyonun altında kalmasın, yaşçay bedelleri zamanında ödensin” dedi.
İlk defa, 1996,1997-1998 yıllarında enflasyon oranında artış verilmiş, yaşçay bedelleri peşin ödenmiştir; ancak, 1999 yılında hedeflenen enflasyona göre, yaş çay bedellerine, yüzde 44 artış öngörülmüş; fakat, aynı yıl gerçekleşen enflasyon yüzde 68 olmuş ve yine müstahsil yüzde 24 mağdur edilmiştir.
Bugün, 2000 yılında hedeflenen enflasyona göre, çaya, yüzde 25 artış verilmiştir. En büyük endişemiz, enflasyonun hedeflenen yüzde 10 – 15 puandan fazla çıkmasıdır; çünkü, bugün, yıllık enflasyon hâlâ yüzde 62 seviyesindedir.
Bu durumda, göçün çok daha fazla artacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bu nedenle, yaş çay taban fiyatları, hedeflenen hayalî enflasyona göre değil, geçmiş yılın enflasyonuna göre verilmesidir.
Sayın milletvekilleri, 204 000 müstahsilin yüzde 82’si, 1 ilâ 5 dekar çay tarlasına sahiptir. Çok iyimser bir kabulle, her ailenin 4 dekar tarlaya sahip olduğunu ve 1 dekardan yılda 1 ton çay aldığını düşünsek bile; ilan edilen 162 500 Türk Lirası çay fiyatı ile -gübre bedelini düşmesek dahi- ortalama 4 nüfuslu bir ailenin yıllık geliri 650 milyon, aylık geliri ise, sadece 55 milyondur.
Halbuki, ülkemizde 4 kişilik bir ailenin asgarî aylık geçim düzeyi 480 milyon olduğuna göre, çay müstahsilinin geçim düzeyi, yoksulluk sınırının 8 kat daha altındadır. Bu, Rizeliye reva görülen bir ceza mıdır? Bu adaletsizliği düzeltmek devletin görevi değil midir?
Sayın milletvekilleri, burada, Hazine ve DPT’den sorumlu sayın bakanlara seslenmek istiyorum. Bundan sonra yapılacak tek şey; hükümetimiz 1999 yılında bazı tarım ürünlerine (pamuk, ayçiçeği, soya) verdiği ekfiyat gibi, 2000 yılı içinde yaşçaya, enflasyon farkı kadar, alım fiyatları dışında ekfiyat verilmelidir.
En önemlisi, yaş çay bedelleri zamanında, peşin ödenmelidir.
Çay ürünü, sosyoekonomik bir tarım ürünüdür; yani, Karadeniz Bölgesinde çayın sosyal boyutu ekonomik boyutundan çok daha fazladır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
Devamla) – Tamam efendim…
… müstahsillerin Ziraat Bankasına olan gübre borçlarının, ürün bedellerinden faizsiz olarak kesilmesiyle ilgili kararnamenin çıkmasını bekliyor; Sayın Başkana, müsamahası için teşekkür ediyor; Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kabil.